20090829

Majesty


Ben buradaki kullanıcı adımı eskiden internet ortamında nick olarak kullanıyordum. Başlangıcı da 2000, 2001 yılları falan. Yıllar sonra Galatasaray'ın formasının ismi oldu, renk kodunun anlamıymış. Benimkinin isim babası Blind Guardian'ın ilk albümünün giriş parçası Majesty. Çok özel ve güzel bir parçadır.

20090828

Random Beyin I

- Analar kutsaldır, analara küfür etmeyin o... çocukları!

- Bir Din hocası tanımıyla AIDS; Allah'a İsyaneden Deyyusların Sonu.

- ABD'ye work&travel ile gidip, Alaska'ya balık temizlemeye yollanan birisiyle tanışmak istiyorum.

-
İşyerinde arkadaşa Civilization IV Beyond The Sword verdim, evde de oynuyor, o kesmedi şirketteki bilgisayarına kurdu. Deli gibi oynuyor. Zaten bağımlılık yapan bir oyun. Google it.

- Ağustos ayında hasta oldum, sinir birşey. Boğazım ağrıyor, halsizim. Hasta olmamam gereken bir dönem üstelik. Bir de yazın hasta olunca iyileşmesi daha zor oluyor.

- Digiturk milletle dalga geçiyor. İnternet ortamında bir çok yerde görüyorum, üyeliğini iptal ettirmek isteyeni 2 gün sonra arayıp 30 liraya 40 liraya LigTv+Spormax veriyorlarmış. Ben 62 liraya eko paket + ligtv izliyorum. Ama bu bürokrasi arasında tüketici hakları falan uğraşmak da ölüm olur.

- Radikal gazetesinin websitesi açılım işinin suyunu çıkartmış durumda. Tamam şu anda gündemdeki birinci konu bu Kürt açılımı, fakat adamlar her haberine açılım lafını sıkıştırıyorlar. En son Bu da Aşk açılımı diye saçma bir başlık gördüm.

- Her ramazan bir klişe vardır siyaset sahnesinde. Başbakan genelde, habersiz, rastgele yoksul mahallelerde ramazan ziyareti yapar. Adamlar da dertlerini anlatır, çoğu zaman da yardım ederler onlara, çocuğu okutma, iş bulma, ev bulma konusunda. Bir kere de köklü, herkesi kapsayan bir çözüm bulan başbakan görmedim bu gezenlerde.

- Bir klişe daha, X bebek. Niye bebeklere böyle seslenirlerki. Mesela Semih Bebek. Oldu mu şimdi? Gerçi Semih bebek oldu, şirin durdu. Ama Atahan Bebek daha bir sırıtıyor. Temurhan'ın 4. oğlu Atahan bebek, 3 yaşında at binmeye başlamıştı!... Valla yakıştı.

20090818

İhlas Killer

Geçen gün arkadaşım aradı, İhlas Holding'den aramışlar, pazarlamacılar. Şu meşhur Armutlu Tatil Köyü için. Telefonu da ortak bir arkadaşımız vermiş, seni aradılar mı dedi. Yok dedim, aramadılar. Kapattım telefonu, on dakika sonra biri arıyor, bilmediğim bir numara. Dedim onlardır kesin, ve hazırlıklı açtım;

B; Ben
X; Pazarlamacı arkadaş.

B: Alo
X: Alo iyi günler, ben İhlas Holding'den arıyorum ismim Sellerman.
B: Evet ne var? (gayet sakin bir ses tonu...)
---
South Park Sessizliği ---
X: Ee öö X'i tanıyor musunuz?
B: Evet tanıyorum ne olacak.
--- Yine bir iki saniye duraksama ---
X: Bizim Armutlu Tatil Köyü blablabla
B: Armutlu'yu biliyorum, sizi de biliyorum, ilgilenmiyorum, iyi akşamlar.
--- dıııııııııt ---

Sonra iki gün oldu bir daha aramadılar. Beni arayan arkadaşı ertesi gün de aramışlardı. Yine babamı da bir hafta boyunca aramışlardı. Aradan 1 ay geçti, ara sıra armaya devam etmişlerdi. Bakalım tek seferde işi bitirerek İhlas Holding rekoru kırabilecek miyim?

20090817

Fuck You


Güzel fikir. Çalışırken çıkmaza girdiğimde bu tuşu kullansam, sonra zamanı dondurup beni bir onbeş dakika başka yerlere götürüp stresimi atsa. Veya doğrudan benim köle gibi olma sebeplerimi birer birer pataklasa. Yazıştığınız kişiye uyuz olduğunuzda da güzel bir kısayol tuşu olabilir. Ya da en iyisi, basalım bu tuşa, teknolojiyi siktir edip doğal yaşam alanımıza dönelim.

20090805

NMY !

20090802

Başlığın Adını Koymuştum Da, Sildim



Önce şarkıdan bahsetmek gerek. Hatta ondan önce gruptan. Yapmayacağım. Biliyorum, bir girersem çıkamam içinden. Böyle olunca da hem Kemal isyan eder, "Ohoo ben de müzik yazılarımı buraya koyarım o zaman, haksızlık var." diye ve ben de onun dinlediği pataküte müziklere tahammül edemez, ondan aldığım ne varsa yerine koyar giderim. Hem de asıl söylemek istediklerime sıra geldiğinde yorgun ve bitap düşmüş olur kısa keserim, vakit kaybından ibaret olur bu yazı. Bilen bilir zaten problemimi, ızdırap çeker ve çektiririm uzun konuşmalarımda. Anlattığım konuyu sonsuz sayıda başka konuların çarpımı olarak düşünerek çarpanlarına ayırır, her birinin de köküne inerim. Ayrıntının ayrıntısının ayrıntısının ayrıntısını konuşurken bulurum kendimi. Eskiden böyle değildim, çok akıcı konuşurdum, sonradan böyle oldum. Şu anda da mesela, bunun nedenini anlatmak geliyor içimden ama tutuyorum kendimi, yapmayacağım.

Yine de bazı notlar vermek isterim şarkıyla ilgili. Yukarıya klibi koyduysam, bu sorumluluğu taşıyorum demektir. Sorumluluk değil de, yani neden vermeyeyim ki? Of, neyse işte! Paul McCartney ilginç adam. İlginçten öte, başarılı tabii. 12 Eylül 1963'ten, 14 Eylül 1997'ye kadar tam 34 yıl boyunca (aslında tam 34 yıl boyunca değil, 2 gün de küsurat var) Ada'nın en çok satan single'larında ismini görmek mümkün. The Beatles döneminde John Lennon'la birlikte yazdığı "She Loves You" ve onun sesiyle destek verdiği, benimse hiçbir zaman samimi bulmadığım Afrika'ya yardım projelerinin Avrupa ayağı Band Aid'in "Do They Know It's Christmas"ının arasına bir de The Beatles'ın dağılması sonrası eşi Linda ve eski The Moody Blues gitaristi Denny Laine ile birlikte kurduğu The Wings'in, iki milyon satan en büyük hitini sıkıştırmış: Mull of Kintyre.

Hikâye şöyle. 1960'ların sonunda, önce menajer Brian Epstein'ın ölümü sonrası John Lennon'ın isteksizliği, ardından yine Lennon'ın eşi Yoko Ono'nun gruba her konuda müdahele etmesi sonucunda The Beatles üyeleri arasında problemler baş gösteriyor. Bu problemlerin üstesinden gelinemeyince de nihayet 10 Nisan 1970'te grup resmi olarak dağılıyor. Bu ayrılık Paul McCartney'i dağıtıyor adeta. McCartney, bir bunalım dönemi yaşıyor. Yaşama amacını kaybediyor. Tüm gece ayakta kalıp, gündüzleri yatakta geçiriyor. Tıraş olmayı bırakıyor, sürekli İskoç viskisi içmeye başlıyor. Giderek ruhen çöküşe sürükleniyor, kendisini tamamen gereksiz hissediyor. Ve sonunda, deliliğin kıyısındayken, her şeyden uzaklaşmaya ihtiyacı olduğuna karar veriyor. Dağların, dağların arasından yükselen sislerin, temiz havanın, doğal yaşamın içinde, gizlilik içinde bir hayatı seçiyor. Ve aradığını İskoçya'da, Kintyre'da buluyor.

Kendine güvenini yeniden kazanmasını sağlayan Kintyre için daha sonra bir şarkı yapmak istiyor Paul McCartney. Amacı büyük bir hit yakalamak değil, sadece Kintyre'a olan sevgisini notalara dökmek istiyor ve bu şarkı ortaya çıkıyor. Adından da anlaşılabileceği gibi Mull of Kintyre, İskoçya'nın güneybatısındaki bu yarımadanın en güneybatısındaki burnu. Aslına bakılırsa ben adından anlamıyorum. Anlayan da İngilizceyi yalamış yutmuş, anadili kadar iyi öğrenmiş demektir, helal olsun. Bir dilde en son öğreneceğim kelimedir herhalde, burun. Coğrafi terim olarak elbet.

Değil de...

Ben yine planladığımdan çok farklı bir yolda ilerliyorum. Bunu daha sıkça yapacağım sanırım. Sohbet doğallığında bir sayfa burası, önceden belirlenmiş katı kurguların üzerinden yazılan makalelerden ziyade konuşur gibi yazmayı tercih edeceğim. Öbür türlü, okuyan ızdırap çekmiyor belki ama onun payına düşen ızdırabı da ben çekiyorum. Yo, hayır, bu benim hayalimdeki blog ise burada buna izin vermeyeceğim.

Diyeceğim şuydu ki, benim de bir Kintyre'a ihtiyacım var şu dönem. Faul McCartney amcam istediği kadar travma geçirsin, cebinde parası var, başını alıp gidiyor kendine yeni bir hayat kuruyor. Adamın pençesine düştüğü alkollü içki dahi en pahalısından, İskoç viskisi. Yemişim öyle travmayı. Biz öğrenciyiz, çulsuzuz, cebimizde kalan son paranın üstüne yarım milyar borç eklemiş kombine almışız, o da ortak! Hadi bakalım git gidebiliyorsan Kintyre'a. Kafanı mı toplarsın, travmanın allahını mı yaşarsın git de gör...

Kintyre puşta yakışır, bize Kibbutz yaraşır!

İşbu yazı, aslında Kibbutzlar hakkında yazılacaktı. Başlığı da Kintyre vs Kibbutz olacaktı. Olmadı. Önümüzdeki yazılara bak'ıcaz...