20090731

Sadece Tavla Oynamak İstemiştim


Bir süredir bir tavla merakı sardı, bir süre dediğim, bir yıldır gün aşırı oynuyorum(z). Geçen sene vasat bir oyuncu iken şimdi iyi sayılan bir dereceye geldim diyebilirim, bu yazıyı okuyan 0,4 kişinin hepsine sesleniyorum, yeri ve zamanı fark etmez, gelin kapışalım!

Biraz sıkıcı, daha doğrusu daha sıkıcı bilgicikler vereyim. Tavla Fars oyunu, 1400 yıl önceleri bulunmuş. Benim ısrarla öğrenmediğim ve çaba sarfetmediğim sayılar da Farsca. Bazıları Arapça sanıyor fakat değil. Dü-Şeş ve Hep-Yek hariç diğerlerini bilmem, zaten bana fazla gereksiz gelir. Racon falan da anlamam. 4000'den fazla ihtimali olan bu oyun sıkmaz, sadece o.

Tavla erkeğin(en azından Türklerde) bir simgesi aslında, aynı karpuz seçmek gibi. Onda olay, eve avdan yiyecek getirmek, bunda ise rakibi yenmek. İnsanoğlunun doğasında rakip kim olmuştur erkekler için? Bir başka erkek! Ne için rakip olurlar onu söylemeye gerek yok zaten. Ataerkil toplum benim için süresini doldurmuş ve artık kenara atılması gereken bir olgu, fakat bunun oluşmasının da sebepleri var bunu inkar edemem. Bu sebeplerden ikisi karpuz seçmek ve tavla.

1- Erkek, yaşamı boyunca sorumluluk sahibi olmak zorundadır.
2- Erkek, elde etmek istediği şey için çetrefilli koşullardan geçmelidir.

Ben erkeklerin tavlada bu kadar hırs yapmasını da ikinci maddeye bağlıyorum, en azından bir kısmını.

Fakat bir de teknoloji ile insanoğlunun sapkınlıklarının gözümüze daha çok girmesi var. Tavla ile ne alaka diyeceksiniz, evet ne alaka? Bir tavla oyunu indirdim bir süre önce, bazen akşamları takılıyorum, aynı anda ortalama onbin kişi oynuyor, puanınız da var kullanıcınıza ait. Ben bu oyunda birgün bir şey fark ettim, manyağın biri garip bir nick koymuş kendine. Tabiki bizim Türkler(!) bu oyunu başka amaçlar için de kullanmaya başlamışlar. Fakat gerçekten mantığı anlayamadım, hala düşünüyorum ama bir çıkar yol bulamıyorum bu konuyla ilgili. Hani forum olur, sözlük olur, arkadaşlık sitesi olmayıp da birini bulmak için buralara üye olurlar insanlar. Fakat arkadaşlık da değil, doğrudan seks partneri bulmak için online tavla oyununa süper nicklerle üye olmanın mantığını anlayamadım! Buraya sadece ayaküstü gördüğüm bazı kullanıcı adlarını yazıyorum;

kalpsiz_adam
abaza_hakan
AZDIM_M
sekssohbetiM1
zayifsemezM
kralcabbar (bunu sadece komik diye aldım)
KALINVEUZUN7 (zirve)

Yani bu tipler teknoloji sayesinde gözümüze batan bozuk Ar-Ge mahsülleri mi, geyik yapan gençler mi bilmiyorum ama youtube veya böyle bir online oyun server'ı fark etmez, bunlar hep bizden çıkıyor. Benim de akşam canım sıkıldığında girdiğim basit bir tavla oyunu garip bir hal alıyor, düşüncelere sevk ediyor. Halbuki ben sadece tavla oynamak istemiştim.

20090730

Karpuz Seçmek

Eve herhangi bir meyva getirmek ile karpuz getirmek arasında çok fark vardır nedense. Çünkü karpuz seçme diye bir olay var bizde. Belki başka milletlerde de vardır bu geyik bilemiyorum, ama buradaki kadar enteresan olmaz herhalde. Kavun da bu kategoriye giriyor aslında ama ben karpuz üzerinden gideceğim.

Eskiden manavlarda şimdi süpermarketlerde karpuz mevsimi değil karpuz seçme mevsimi başlar. Tabi manavlar varken daha eğlenceliydi, hala kamyonetle dolaşan karpuz kavuncularda bu eğlence devam ediyor. Kendi malı ve satmak zorunda olduğu için manav dil döker babaya, o da ben çok bilirim, beni kandıramazsın edasıyla davranır. Süpermarketlerde çalışanlar zaten maaşlı, adam duruyor başında pek atraksiyon olmuyor.

Karpuz seçilir, eve gelinir. Yemekler bittikten sonra, sıcak yaz günü, o sihirli cümleyi kurar baba. Hanım getir de şu karpuzu bi yiyelim. Karpuz iyi de çıksa kötü de çıksa o akşamın ana konusu belirlenmiştir artık. Hele evde fırlama bir kayınço veya yeğen varsa ve karpuz kötü çıkarsa babanın üzerine gidilir. O da bunu gurur meselesi yapıp karşılık vermeye çalışır.

Peki neden karpuz seçmek? Nasıl bir önemi vardır bu olayın? Şöyle, karpuz büyük, öyle diğer meyveler gibi ufak tefek değil bir ağırlığı var-ele geliyor-. Karpuz'un kalitesi ve doyuruculuğu tamamen seçene bağlı. Peki neden evin reisi denilen baba en çok önem veriyor buna? Burada genlerimize işleyen bazı durumlar giriyor devreye. Eski çağlarda er kişi avlanarak ailesini beslemek zorundaydı. Ava çıkar, ne olacağı belli değildir, 100 kiloluk bir hayvan da avlayabilir, ufak bir hayvan da. Kocaman bir büyükbaş hayvan yakalamak bir reis için hayattaki en büyük gurur kaynağıdır. Görüntüsünde bile bir gösteriş vardır. Ama günümüzde bu gösteriş yok, market torbaları ile gösteriş olmaz. İşte karpuz mevsimi geldiğinde, evin reisi erkek kişisinin içine işlemiş bu güdü ortaya çıkıyor, ve bunu gurur meselesi haline getiriyor. Bu güdüyü de tarihin başka zaman dilimlerinde görebiliriz. Sanırım insanoğlunun tamamen modernleşmesi(kendi deyimiyle) için sadece teknoloji, yasalar, bir kalıba girmeye çalışmak veya başarmak yeterli değil. Biz insanız ama ondan önce hayvanız ve güdülerimizin de değişmesi lazım. Bu da çok ama çok uzun bir süre demek.

20090729

Teşekkürler PCLion!

Evet.

Açıklamamıştık ancak en birinci üyemize sürpriz hediye vermeyi kararlaştırmıştık.

Kazanan talihli belli oldu. Başlıktan da anlaşılacağı gibi PCLion FC efsanesine hak ettiği ödülü vermekten onur duyacağız. İsminin tüm ağırlığı, internet dünyasında kendisine bahşedilmiş tüm ilgi, şan ve şöhrete rağmen alçakgönüllülük göstererek sitemize üye olduğu için, kendisine teşekkür babında 5 ortalı harita metod blog defteri armağan ediyoruz.

PCLion, hediyesini istediği zaman gelip elden alabilecektir.

Bizi "izlemeye" devam edin!

HBB Yönetimi adına;
Yine HBB Yönetimi

Gece 2 hasta olmak üzere olan bir adamın saçmalaması

18 Aralık 2006. Bu yazıyı o tarihte last.fm'e yazmışım;


Saçmalamayı doğru mu yazdım ya? Sanırım doğru aman neyse...

Furkancığımın konserinden geldim yorgunum. Üstüne de birkaç gündür göz kırpan hastalık geldi iyice, burnumda bazı tıkama işlemleri yapıyor. Yatmak istemiyorum iki nedeni var;

-Sabah(veya ne zaman kalkarsam) felaket hasta olarak uyanacağım.
-Kimse yok rahat rahat müzik dinleyebilyiorum kulaklık ihtiyacı hissetmeden. Ha hissetsem ne olacak, zaten kulaklık yok kırıldı(hayır parça pinçik oldu!)

Metallica'nın birçok kişinin haksızlık ettiği albümlerden 3 tane muhteşem şarkı dinledim biraz önce. The Outlaw Torn, Bleeding Me, Fixxxer..
Şimdi de efsane ballad Unforgiven. Ama bu yukarıdaki dediğim 3 şarkı, gerçekten birçok kişinin haksızlık ettiği parçalar. MetallicA popüler müziğe döndü aaabiii diye kenara attıkları, halbuki farkında olmadan asıl kendileri o dedikleri popüler zımbırtı olayının yüzünden kaçırdıkları muhteşem albümlerdeki 3 muhteşem şarkı (tamam load bir adım önde benim için). Ha milyonlarca seveni var, ama bir o kadar kişi de kaçırıyor. Bir dinleyin derim. Zaten beyin uyuştu saçlamıyorum yandaki scroll ufalıyor kafamın tepesini attırmayın. K
Kafamın tepesi ne demek yaaa?

Son olarak comment kısmında hastalık iyileştirmek için içinde garip ilacımsı şeyler,haplar ve tylol içermeyen öneriler olursa çok sevinirim arkadaşlar, canım bitanecik arkadaşlarım benim. Ha gucu mucu şiki şiki pikpok!

Not: Benim edebi yeteneğim 0. Hasta olduğum için değil bu saçmalıklar yani. Yoksa aaaah ah içimde neler var da anlatamıyorum.

GGY - İçimizden Biri



Yillar yili, Microsoft’un cevrimici muhabbet etmece sistemi olan mesincırı kullandık durduk. Hala da kullanmaktayiz. Gerek es & dost ile, gerekse de gereksiz insanlar ile sik sik mesincır fasilitesi yolu ile irtibattayiz…

Hic bir zaman sorgulamadik… Zaten yapi olarak, milletce sorgulamaya yatkin insanlar olmadigimiz icin; “ulan acaba, bi hinlik var midir bu iste?” diye homurdanmadik…

Ki dogrusu da bu idi zaten bizler icin. : ) Ne veriliyorsa al… :LOL:



LOL

Uc harfli bir dev. Olur olmadik yerde karsimiza cikmaktan, degil hicap duymak, aksine bazen hareketli gorsellerle LOL’layan, cibiliyetsiz, kifayetsiz bir imoşın – smayli – falan veya filan…

Laugh out loud diyor cogu kaynak bunun acilimi icin; bazısı da lots of laughing diyor… Artik herkes kafasina gore yorumlayabilir bunu; hihohoho amanın ne de guldum, ne de fena guldum; hahahahaha, zuhahaha, jaslkdjalsjdlasjd…

Bir LOL karsiti olarak, yeri gelmisken sunu da soylemek isterim, askldjasjdkalj hareketinin uyesi arkadaslar, gelin birakin su isleri… Spontane gulerim diye bir sey yok. Biraz sosyal yasama entegre olun. Misal; disarida gorustugunuz herhangi bir arkadasinizin hos bir esprisi sonrasi, sıkıyorsa alsjdalşkjsdlka efekti vermeye calisin bakalim… Nice yagizlar, nice koclar harcandi bu yolda, ama olmuyor. Bu cagri sizlere…

Fazla da uzatmadan, bu kutlu gunun en onemli sorusuna gelelim:

Peki GGY nedir? Somurgeci LOL kulturune karsi, bizleri GGY nasil kurtaracak?

GGY bir felsefedir, hatta ve hatta sayntolojist tarikatinda ayrilikci dusuncelerin baslangicinin kokeni GGY’ye dayandirilir, ancak bu ayrintiyi baksa bir yazimiza saklayalim, halkimizi fazla da merakta birakmak, biz GGY mensuplarina yakismaz…

Yabanci bir kisi ile konusuyordunuz, atiyorum siz ona düd (dude) dediniz, zaten bunu yillardir soylemek isterdiniz; o da size hey düd lol dedi…

O stresli, o katran karasi dakikalari yeniden yasadiginizi hissedebiliyorum.

- Haci iyi de LOL ne yaaa! Anama kufur mu ediyon ne diyon!


Icinizden bunlarin gecmesi kuvvetle muhtemeldir o anlarda, ancak Turk gencinin yabanci gormesi sendromuna hazil oldugumuz icin bir cogumuz, bir sey diyemeyiz. He he deriz en cok. Cesaretli yagizlar ise resti gorur, ve LOL’lamaya baslar…

Artik bitti!

Evet artik yeter diyoruz, demeliyiz. Aksi takdirde tarihin acimasiz sillesini o narin yanaklarımızda birer birer hissetmememiz isten bile degil…

LOL’a karsi GGY kulturu mottosundan devam edelim. Yukarida acilimini vermistik “L” harfi ile baslayan, su an ismini agizima almak istemedigim ucubenin… Simdi ise kutlu, secilmis GGY’mize gelelim…




Gulmekten Gotum Yirtildi

Evet dostlar yanlis duymadiniz, Gulmekten Gotumuz Yirtildi ! Somurgeci LOL iş birlikcilerine artik bizim de verilecek bir cevabimiz var ! Gururla, gogusumuzu gere gere, klavyemizin sira ile G, G, ve Y harflerini tuslayabiliriz artik…

Bu yola bas koymadan evel, omurlerini tuketmis LOL sehitlerinin ruhlari icun, bizlere gun icinde her LOL ceken zevata, GGY aşkedecegiz ! Eger insanliktan nasibini almis bir insan ise dusman, bize manasini soracak…

Ve bizler muzaffer bir komutan edasi ile, gururlu gulumsememizi takinip, düd GGY ne demek sorusuna soyle cevap verecegiz:

- Valla haci, my butt is ripped (MBIR) diyorlar ama istersen gugıldan da bir bak… Aslinda dur, sen bakmadan evvel onu da soyleyeyim, laughed my ass was tearing.

- Deme ya…

- Valla oyle, kusura bakma…


Iste zaferler boyle kazaniliyor sevgili dostlar. Belki GGY Devrimi icin daha cok kayip verecegiz. Ancak aydinliga ulasmamiz icin kimilerimizin bu yolda yanmalari, yolumuza isik tutmalari gerekiyor.

Yazıma son verirken, buyuk usta Nazim Hikmet’ten su dizeleri aktarmayi bir gorev addederim:

Ben yanmasam,
Sen yanmasan,
Biz yanmasak,
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa ?
Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır, bağır, bağır, bağırıyorum.
Koşun! Kurşun eritmeye çağırıyorum…

GGY!

Başlığın Adını Şimdiden Koyuyorum

Şimdi bir...

"Yok bir gün sinlikaflı ile konuşurken, scapula geldi, scapula'nın sıkıştırması, sinlikaflı'nın koşuşturması, vırt ve zırt..."

Bu ne Kemal? Allahaşkına bu ne!?

Bir defa niye yalan söylüyorsun? Ne demek sinlikaflı ile konuşurken? Sen sinlikaflı ile konuşmuyorsun ki, Semih ile konuşuyorsun. Merhaba sinlikaflı, ben majestie diyen adamı Mustafa Topaloğlu havada kapar. Adının ilk harfini dahi büyük yazmadığın kelimelere özel anlam yükleme. İkili üçlü atışmalardan dipsiz kuyulara gönderme beni. Dönderme burayı emoyuz.biz forumlarına yH@a!

Scapula sıkıştırır seni sonra...

İki.
İsim meselesi. Bizim isimlerimiz değil, sitenin ismi...

Benim için bu sitenin adı, "Hayalimdeki Blog" değildir. "Ben Kemal, geliyorum!"dur. benkemalgeliyorum.blogspot.com olmalıydı bu sayfanın adresi. Hayalimdeki Blog, formata uygun ancak sıradan bir isimdir. O kadar isim ürettim, beğenmediler, en son "Benden daha iyisi çıkmaz, aklıma gelen tüm saçma isimleri de buraya yazayım." dedim, ilki kabul edildi. Halbuki hiç de öyle derin düşünce aşamalarından geçmemiştim. Parlak bir fikrin ürünü değildi. Hikayesi şöyle ki; esinlenmek adına bilgisayarımın müzik klasöründe geziniyordum, nostaljik parçalardan başladım. Menü, başlat menüsü gibi, başlat çubuğunda açılıyor. Dolayısıyla en alttaki klasöre girmek en kolayı. En altta da Yeliz var. Bu Ne Dünya Kardeşim Yeliz. Derler ya öyle; Hadi Yine İyisin Tayfun, gibi... Bir beş dakikadır düşünüyorum ama başka örnek bulamadım. Herneyse. Yeliz'in şarkısı çarptı gözüme direkt olarak: "Hayalimdeki Adam". Çok da güzel şarkıdır, zaten Yeliz de güzel şarkıcıdır.

Yeliz... Ben sadece "Bu Ne Dünya Kardeşim"i bilir idim, kimin söylediğini bile bilmezdim. Annem bir gün anlatmıştı bana Yeliz'i. Uzun kumral saçları, renkli gözleri olduğunu söylemişti. Çok farklı bir ses tonunun olduğunu, duruşunun da aynı şekilde kimseye benzemediğini... Ve ben, hiç sorgulamadan, merak da edip bakmadan, yıllar boyu Yeliz şarkılarını Gülşen Bubikoğlu'nun ağzından dinledim. Kafamda canlandırdığım resim oydu. İşin ilginci, bir gün Trt2'de Bu Ne Dünya Kardeşim'in klibini görüp izlemiştim, bittiğinde hiçbir şey değişmemişti, yine Gülşen söylüyor ben dinliyordum...

Tarif edilen o değil mi ama? Uzun kumral saçlar, renkli gözler, farklı bir duruş... Filiz Akın, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve Fatma Girik, Yeşilçam'ın dört yapraklı yoncası olarak anılır. Gülşen Bubikoğlu ve Hale Soygazi ise hepsinden güzeldir. Türkan Şoray'la bir yerde karşılaştığımda, hoş kız deyip ilgi göstereceksem mesela, Gülşen Bubikoğlu'nu gördüğüm an, allah sahibine bağışlasın derim. Ya da Hale Soygazi'yi. Aslında Filiz Akın için de geçerli ikinci seçenek, ama orada kişisel etmenler giriyor devreye. İlkini çıkar, benim hiç sarışın sevgilim olmadı, ondan belki. Çekinirim. Türkan Şoray saçını sarıya boyatsın, çirkin olur, ama ondan da çekinirim. Şu anda keşfediyorum bunu. Blog ilk meyvesini verdi. Yazarken öğrenelim 101 dersine hoşgeldim.

Yeliz'e döneyim. Daha doğrusu paravan olarak kullanayım Yeliz'i. Hülle yapayım. Konular arasında geçiş yaparken sığındığım istasyon o, görevi bu. Yeliz'in Gülşen Bubikoğlu olmadığını yaklaşık 2 sene kadar önce idrak ettim. Bir sabah programına konuk olduğunu gördüm. Ondan birkaç gün önce de Seyyal Taner konuk olmuştu, Son Verdim Kalbimin İşine Seyyal Taner... Ben de programı ilk kez o gün izlemiştim işte, Seyyal Taner için. Sonraları ise bambaşka biri için izlemeye devam ettim.
Hayatımda ilk, tek ve de sondur; bir kız için televizyon programı takip edişim. Takip etmek derken, gördüm mü izliyordum, o. Ama cidden, kız çok güzeldi. Hayal gibiydi. Sadece güzellik değil, ki zaten öyle saf güzellik çekmez ilgimi, kendine güveni, esprileri, konuşmalarıyla o salak sabah programını sunarken zekî bir insan olduğunu belli ediyordu. Salaklık yaparken, zekâsını kullanıyordu. Kimmiş diye araştırdığımda, sadece iki bin bilmemkaç yılının Türkiye bilmemkaçıncı güzeli olduğunu gördüm, başka tek bilgi yoktu. Bir de işte; bilimum yurdum genci forumundan "Şahane frikik, müthiş dans, efsane dekolte, caps var" temalı başlıklar... Programın adı Klip Max idi. Kız ise Esra Akhisarlı. Bugün Fox Tv'de eskisinden de salak bir program sunuyormuş. Belki kendisi de salaktır, olabilir tabii, bilemiyorum...

Yeliz! Yeliz o programda geleceğe dönük planlarının bitmediğinden, yepyeni projeleri olduğundan bahsetti. Sonradan görecektik ki o da salak bir müzik yarışmasının salak jüri üyesini oynayacaktı, yaptığı güzel işlerle tarih sahnesine çekilmek yerine... O gün programda eski versiyonu eşliğinde playback yaptığı, benim çok ama çok sevdiğim, o gün için "Herhalde kırkbeşlik diyarının en güzel parçası budur." dediğim Yalan'ı bugünün kurtlar sofrasında meze etti. Kuyruğuna basılmış kedilere söyletti o güzelim şarkıyı. Böylece yıllara yenilmemiş şarkılarını, günlere yedirdi. 30 sene öncesinin Yalan'ını ben bundan 3 sene önce severek dinlerken, bugün hiçbir şey hissetmiyorum. Bravo sana Yeliz. Diyeceğim ki, keşke hak ettiği değer verilseydi de bu yolu seçmek zorunda kalmasaydı. Ancak yetmişlerde arabesk rüzgârına kapılıp, hayatını da arabesk temele oturtarak basının önünde yaşamayı seçen de o. Annem bana Yeliz'i anlatırken böyle anlatmamıştı, çünkü insan sevdiğini istediği gibi hatırlar. Bugün artık benim için hiçbir anlam ifade etmeyen Yeliz'i, bundan yirmi sene sonra ben de güzel duygularla anacağım. Ama sanmıyorum ki bundan sonra "Yalan"ı eski duygularımla dinleyebileyim.

Hayalimdeki Adam ise öyle değil. Hâlâ sıcak, hâlâ samimi, hâlâ naif. Hâlâ Gülşen Bubikoğlu söylüyor.

Hayalimdeki Blog da böyle işte... Oradan oraya, mesaj kaygısı olmadan, aklımıza ne geliyorsa buraya dökülüyor...

20090727

Başlığın Adını Daha Sonra Koyacağım

1 Mayıs 2009 Cuma aslında...

Şu anda Out of the Silent Planet çalıyor. Brave New World albümünden bir şarkı. Albümdeki diğer şarkılar ne kadar şahaser ise bu da o kadar şaheser benim gözümde. Neyse buarsı müzik blogu değil, onun yeri başka . Ama aynı anda çalarken aklı kayıyor insanın, neyse.

Ben linkteki bloga yazmak için bu kullanıcıyı açmıştım ve blog oluşturma ekranı çıkmıştı, mecburi mi bilmiyorum ama öylesine oluşturduğum bir blog bu o sırada(Luck Runs Out TA!). Adı için (bkz.Metallica),(bkz.Death Magnetic),(bkz.All Nightmare Long),(bkz.bakınızların ekşisözlük ile bir alakası yok).

Buraya yazmam için Teşvik geldi, ben de uyanık gazeteci yazarlar gibi birkaç parçayı birleştirip köşe yazısı diye insanlara yutturma taktiğini burada uygulamaya karar verdim. Zaten yazı da böyle anlık geyiklerden ibaret aşağıda makale falan beklemeyin.

Sevgili Teşvik bugün yazdığı bir yazısında madde madde bir gününü anlatmış ve oradaki bir maddede şöyle demiş;

6-) Geri zekâlı şöförün bana 2 kez "müsait bir yerde durur musunuz" dedirtmesi ve 2.deyişimde yanımdaki daha da geri zekâlı bir kadının "tamam tamam duruyor" gibilerinden bir laf sarf etmesi (sorduk mu lan sürtük?).

Bu arada yazının tam ortasındaki maddeyi buraya kendi başına koyunca komik oldu. Efendim ben bu cümledeki(argo kelimeler bana ait değildir) kadının hareketi üzerine biraz genelleme yaptım ve hiçlik ile paylaşmak istedim, o da aşağıdadır,şöyle;

O zaman potansiyel iki türünü de yazarım o lafı atan kadının(en az orta yaşlı diye tahmin ediyorum);

-Ara sıra saçını boyar, güzel giyinir bir yere giderken.(yobaz gibi görünmeyeyim de) Ona göre "modernlik" o demektir çünkü, kafasının içindekiler değil "çağdaş görüntü"dür modernlik. Ama kafasının içine baksan ağır faşistlik vardır ablada, ondan olmayanlara. Muhtemelen CHP'ye oy verir seçimlerde, mitinge gider iki bayrak sallar ideolojiden anladığı budur. Herşeyin nizami olmasını ister. Gençler potansiyel düzen bozucudur, yatıştırılması gereken hayvanlardır. O yüzden her hareketleri batar dışarıda. Bu gibi durumlarda da "ay tamam tamam duydu işte a-aaa" falan derler. İşlerinden de "şu gençliğe bak ck ck ck" ederler.

-Bir diğer potansiyel abla da şöyledir. Evde oturur, muhtemelen yaşından dolayı çoluğu çocuğu vardır. Çocuğu büyüdüyse evlendirmek için uğraşıyordur muhtemelen. Dışarıya çook az çıkar, çıkma sebepleri de; çarşı-pazar,akraba ziyareti,düğün-cenaze gibi şeylerdir çünkü bu kişilerin sosyal,kültürel bir aktivitesi yoktur. 20 yaş üstü gençleri de "evlenmemiş sokaklarda sürten terbiyesizler" olarak gördüklerinden, yaptıkları her harekete tepki göstermek için sırada beklerler.

Benim amacım tabi burada üzümü yemek değil,6. maddedeki kadın bahane.

---

Bu yazıyı bir süre önce yazmıştım, ismini parantez içinde belirttiğim kişisel blog sayfamı açarken. Sonra birgün sinlikafli ile konuşurken benim bloga üye yapmayı teklif ettim kaleminden dolayı hem daha çok eğlenecektik. Geldi ve ilk yazısını yazdı, harikaydı. Sonra olaya scapula denen şahısın da katılmasıyla üçlü olmuştuk ve sadece benim için bir anlamı olan o isim yerine buraya geçtik. Ama blogu oluştururken fikir birliğine vardığımız konu olan fikirsizlik aynı. Evet Seinfeld'e özeniyorum, konusuz, fikirsiz, "konseptsiz", gelişigüzel bir blog olsun istiyorum. Plan yapıyoruz da ne oluyor? (Plan yapmayın plan!) Bu yazıyı da scapula'nın beni sıkıştırması ile yazıyorum, ilk yazının benim olması ile ilgili haklı düşüncesinden dolayı.

20090726

Hayalimdeki Blog

Mayıslar Bizim'in yaratıcısından, absürd bir komedi...

ISlim Shady

- Sıradışı bir macera. Etkisinden uzun süre çıkamayacaksınız.

Splinturan

İnsanı yaşatan ümitler gibi
Güneşi getiren saatler gibi
Gerçeğe dönüşen vaatler gibi
Hayalimdeki Blog güldür yüzümü

The Seimh