Şimdi bir...
"Yok bir gün sinlikaflı ile konuşurken, scapula geldi, scapula'nın sıkıştırması, sinlikaflı'nın koşuşturması, vırt ve zırt..."
Bu ne Kemal? Allahaşkına bu ne!?
Bir defa niye yalan söylüyorsun? Ne demek sinlikaflı ile konuşurken? Sen sinlikaflı ile konuşmuyorsun ki, Semih ile konuşuyorsun. Merhaba sinlikaflı, ben majestie diyen adamı Mustafa Topaloğlu havada kapar. Adının ilk harfini dahi büyük yazmadığın kelimelere özel anlam yükleme. İkili üçlü atışmalardan dipsiz kuyulara gönderme beni. Dönderme burayı emoyuz.biz forumlarına yH@a!
Scapula sıkıştırır seni sonra...
İki.
İsim meselesi. Bizim isimlerimiz değil, sitenin ismi...
Benim için bu sitenin adı, "Hayalimdeki Blog" değildir. "Ben Kemal, geliyorum!"dur. benkemalgeliyorum.blogspot.com olmalıydı bu sayfanın adresi. Hayalimdeki Blog, formata uygun ancak sıradan bir isimdir. O kadar isim ürettim, beğenmediler, en son "Benden daha iyisi çıkmaz, aklıma gelen tüm saçma isimleri de buraya yazayım." dedim, ilki kabul edildi. Halbuki hiç de öyle derin düşünce aşamalarından geçmemiştim. Parlak bir fikrin ürünü değildi. Hikayesi şöyle ki; esinlenmek adına bilgisayarımın müzik klasöründe geziniyordum, nostaljik parçalardan başladım. Menü, başlat menüsü gibi, başlat çubuğunda açılıyor. Dolayısıyla en alttaki klasöre girmek en kolayı. En altta da Yeliz var. Bu Ne Dünya Kardeşim Yeliz. Derler ya öyle; Hadi Yine İyisin Tayfun, gibi... Bir beş dakikadır düşünüyorum ama başka örnek bulamadım. Herneyse. Yeliz'in şarkısı çarptı gözüme direkt olarak: "Hayalimdeki Adam". Çok da güzel şarkıdır, zaten Yeliz de güzel şarkıcıdır.
Yeliz... Ben sadece "Bu Ne Dünya Kardeşim"i bilir idim, kimin söylediğini bile bilmezdim. Annem bir gün anlatmıştı bana Yeliz'i. Uzun kumral saçları, renkli gözleri olduğunu söylemişti. Çok farklı bir ses tonunun olduğunu, duruşunun da aynı şekilde kimseye benzemediğini... Ve ben, hiç sorgulamadan, merak da edip bakmadan, yıllar boyu Yeliz şarkılarını Gülşen Bubikoğlu'nun ağzından dinledim. Kafamda canlandırdığım resim oydu. İşin ilginci, bir gün Trt2'de Bu Ne Dünya Kardeşim'in klibini görüp izlemiştim, bittiğinde hiçbir şey değişmemişti, yine Gülşen söylüyor ben dinliyordum...
Tarif edilen o değil mi ama? Uzun kumral saçlar, renkli gözler, farklı bir duruş... Filiz Akın, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve Fatma Girik, Yeşilçam'ın dört yapraklı yoncası olarak anılır. Gülşen Bubikoğlu ve Hale Soygazi ise hepsinden güzeldir. Türkan Şoray'la bir yerde karşılaştığımda, hoş kız deyip ilgi göstereceksem mesela, Gülşen Bubikoğlu'nu gördüğüm an, allah sahibine bağışlasın derim. Ya da Hale Soygazi'yi. Aslında Filiz Akın için de geçerli ikinci seçenek, ama orada kişisel etmenler giriyor devreye. İlkini çıkar, benim hiç sarışın sevgilim olmadı, ondan belki. Çekinirim. Türkan Şoray saçını sarıya boyatsın, çirkin olur, ama ondan da çekinirim. Şu anda keşfediyorum bunu. Blog ilk meyvesini verdi. Yazarken öğrenelim 101 dersine hoşgeldim.
Yeliz'e döneyim. Daha doğrusu paravan olarak kullanayım Yeliz'i. Hülle yapayım. Konular arasında geçiş yaparken sığındığım istasyon o, görevi bu. Yeliz'in Gülşen Bubikoğlu olmadığını yaklaşık 2 sene kadar önce idrak ettim. Bir sabah programına konuk olduğunu gördüm. Ondan birkaç gün önce de Seyyal Taner konuk olmuştu, Son Verdim Kalbimin İşine Seyyal Taner... Ben de programı ilk kez o gün izlemiştim işte, Seyyal Taner için. Sonraları ise bambaşka biri için izlemeye devam ettim.
Hayatımda ilk, tek ve de sondur; bir kız için televizyon programı takip edişim. Takip etmek derken, gördüm mü izliyordum, o. Ama cidden, kız çok güzeldi. Hayal gibiydi. Sadece güzellik değil, ki zaten öyle saf güzellik çekmez ilgimi, kendine güveni, esprileri, konuşmalarıyla o salak sabah programını sunarken zekî bir insan olduğunu belli ediyordu. Salaklık yaparken, zekâsını kullanıyordu. Kimmiş diye araştırdığımda, sadece iki bin bilmemkaç yılının Türkiye bilmemkaçıncı güzeli olduğunu gördüm, başka tek bilgi yoktu. Bir de işte; bilimum yurdum genci forumundan "Şahane frikik, müthiş dans, efsane dekolte, caps var" temalı başlıklar... Programın adı Klip Max idi. Kız ise Esra Akhisarlı. Bugün Fox Tv'de eskisinden de salak bir program sunuyormuş. Belki kendisi de salaktır, olabilir tabii, bilemiyorum...
Yeliz! Yeliz o programda geleceğe dönük planlarının bitmediğinden, yepyeni projeleri olduğundan bahsetti. Sonradan görecektik ki o da salak bir müzik yarışmasının salak jüri üyesini oynayacaktı, yaptığı güzel işlerle tarih sahnesine çekilmek yerine... O gün programda eski versiyonu eşliğinde playback yaptığı, benim çok ama çok sevdiğim, o gün için "Herhalde kırkbeşlik diyarının en güzel parçası budur." dediğim Yalan'ı bugünün kurtlar sofrasında meze etti. Kuyruğuna basılmış kedilere söyletti o güzelim şarkıyı. Böylece yıllara yenilmemiş şarkılarını, günlere yedirdi. 30 sene öncesinin Yalan'ını ben bundan 3 sene önce severek dinlerken, bugün hiçbir şey hissetmiyorum. Bravo sana Yeliz. Diyeceğim ki, keşke hak ettiği değer verilseydi de bu yolu seçmek zorunda kalmasaydı. Ancak yetmişlerde arabesk rüzgârına kapılıp, hayatını da arabesk temele oturtarak basının önünde yaşamayı seçen de o. Annem bana Yeliz'i anlatırken böyle anlatmamıştı, çünkü insan sevdiğini istediği gibi hatırlar. Bugün artık benim için hiçbir anlam ifade etmeyen Yeliz'i, bundan yirmi sene sonra ben de güzel duygularla anacağım. Ama sanmıyorum ki bundan sonra "Yalan"ı eski duygularımla dinleyebileyim.
Hayalimdeki Adam ise öyle değil. Hâlâ sıcak, hâlâ samimi, hâlâ naif. Hâlâ Gülşen Bubikoğlu söylüyor.
Hayalimdeki Blog da böyle işte... Oradan oraya, mesaj kaygısı olmadan, aklımıza ne geliyorsa buraya dökülüyor...
20090729
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder