20100324

Shit

İsmail, getir götür işleri yaparak girdiği şirkette bir şekilde ofis işlerine yükselmiş, ve kendi halinde çalışıp gitmekteydi. Konumu ona oldukça yeterli geliyordu, tabii ki parası değil, bu dünyada ne kadar para kime yetebilir ki? İsmail'in tek derdi, haftanın beş günü gittiği ofisten çıkıp akşam hanımının ve çocuğunun yanında, evde vakit geçirmek, ne kadar ufak ve mutlu bir ailesi olduğunu bir kez daha içinden tekrarlamak ve Allah'ına şükretmekti. Şirkette belli bir arkadaş grubu vardı ve onlarla yaptığı sohbetler aşağı yukarı aynıydı, değişmiyordu. Onlarla haftanın en az bir günü mutlaka ama mutlaka askerlikten konuşur, yemeklerindeki lezzet oranları, komutanların insanlık seviyeleri, bulundukları yerin iklim ve coğrafi koşulları hakkında tartışmalara girerdi.

Barış, İsmail'in o ufak arkadaş grubu içindeki elemanlardan biri. Özellikle İsmail başta olmak üzere, hemen hemen hepsine aykırı fikirleri olan, askerliğini yapmadığı için konunun oraya gelmesinden rahatsız olup değiştirmeye çalışan ofis elemanı. Ama bir türlü o içindeki aykırılığı dışarıya vuramamış, içindekileri dökeceği ortam yakalayamamış, televizyon karşısında haberlere söven adam olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir Barış. İsmi Barış'tır ama, kendisi hayatla barışık değildir. Çok güleryüzlü, insan ilişkileri iyi gözükür, akıllıdır her konuda fikri vardır, yaşayıp gidiyor gibi görür onu gruptaki arkadaşları.

Mehmet Bey, İsmail'in müdürü. Şirkete yeni gelmiş, daha en başta tipten kaybeden biridir. İçindeki negatiflik tipine mi yansımıştır, yoksa insanların şekilciliği midir bilinmez. Fakat bir negatiflik olduğu kesindir kendisinde, tipi iyi ya da kötü. İlk başta her yeni gelenin yaptığı gibi etrafı süzüp, insanlar hakkında bir fikir sahibi olmuştur. Bu kadar zeki olmasaydı, nasıl müdür olurdu ki? Etrafı süzme işi kendince bittiğinde ise, harekata girişmeye karar vermiştir. İlk hedef, diploması olmayan, düz adam İsmail'dir. İlk baştaki ufak tefek giydirmelerden sonra, bombayı patlatmış, İsmail'in yüzüne, onun masasında diplomalı insanların oturması gerektiğini söylemiştir. İsmail olayın şokunda, ne olduğunu anlamadan düşünmeye başlamıştır bile.

Barış bir gün İsmail'e bir konuda yardımcı olmak için yanına, onun bulunduğu ofis bölümüne gider. Bilgisayar başında bir şeyler ile uğraşıyorlardır. İsmail'in müdürü Mehmet Bey de, kısa bir süre sonra odaya girer ve İsmail ile aynı departmandan iki ofis arkadaşı ile iş konuşmaktadır.

Mehmet Bey, bir konuda sinirlenmiş yine konuyu diplomaya getirmektedir;

-"Ya arkadaşlar, zaten bu masalarda diplomalı, işinin ehli, prezentabıl, yaptığım anglo-sakson esprileri anlayacak arkadaşların olması lazımken, bir de siz işi yokuşa sürmeyin olmuyor böyle."

Departman müdürü Mehmet Bey ve diğer iki kişi arasındaki konuşma, kavga seviyesinde olmasa da (müdürle kim kavga edebilir ki, o azarlar ancak) ses oranı yükselmiş, Barış ile İsmail'in duyacağı kıvama ulaşmıştır. Mehmet Bey, hızını alamayıp mevzuyu genele çekmekte, şirketin ne kadar profosyonelleşmesi, kurumsallaşması hakkında patronlara vermesi gereken önerileri oradaki elemanlarına ve şanssızlık eseri orada bulunan Barış'a vermeye başlamıştır.

Derken saatte 180 km hıza ulaşmak üzereyken, mesela der;

-"Mesela Barış arkadaşımız, bildiğim kadarıyla onun da tam bir üniversite lisans sertifikası yok. Onun departmanında da en az bir tane mühendislik seviyesinde çalışan olmalı, yol göstermeli zekasıyla."

Konuşmaya devam eder Mehmet Bey fakat o son kelime Barış'ın kafasında yankıya girmiştir bile "zekasıyla, zekasıyla, zekasıyla, zekasıyla". Barış zekasına laf ettiremez, isyan eder içinden, sonra ulan der, yeter artık kimin haddine ve lafa girer, "bir dakika Mehmet Bey der", "hangi hakla zekama laf ediyorsunuz". İkili karşılıklı tartışmaya başlar. Mehmet Bey, kendisini her konuda uzman bir bilir kişi edasında o konuda haklı olduğunu vurgulamaya çalışmakta ısrar eder, halbuki Barış'ın derdi başkadır, onun diplomasına, hayattaki şansına değil, zekasına laf edilmiştir, bu bir hakarettir. Islarla konuyu oraya getirip zekasına laf edilemeyeceğini anlatmaya çalışır mümkün olduğunca sert ve o hakaret edilen zekasını kullanarak. Feodal dönemden girip, Türkiye'nin sanayi devrimi yaşamamış bir üçüncü dünya ülkesi olmasından çıkmıştır çeşitli giydirmelerle. Mehmet Bey'i o hakaret ettiği zekası ile yerle bir etmiş, kıpkırmızı biçimde odasına postalamıştır. İsmail ve diğer iki ofis elemanı şok içinde, vay anasını der gibi Barış'a bakıyordur, Barış da ofisine döner.

Olaydan birkaç saat sonra, akşam iş çıkışına çok kısa bir süre kalmıştır, etrafta bir ölüm sessizliği. Olay daha duyulmamış. Şirketin insan kaynakları müdürü gelir, Barış'ın yaptığı terbiyesizliğin haddi hesabı olmadığını belirtir, ve çıkışını verdiklerini beyan eder. Kovulmuştur.

0 yorum: